Yukarı
Halkbank Kültür ve Yaşam
fade
31219
post-template-default,single,single-post,postid-31219,single-format-standard,eltd-core-1.1.1,flow-ver-1.4,,eltd-smooth-page-transitions,ajax,eltd-blog-installed,page-template-blog-standard,eltd-header-standard,eltd-fixed-on-scroll,eltd-default-mobile-header,eltd-sticky-up-mobile-header,eltd-menu-item-first-level-bg-color,eltd-dropdown-default,wpb-js-composer js-comp-ver-5.4.7,vc_responsive

SAHNEYE CESARETLE ADIM ATAN KADIN: AFİFE JALE

“Hayatımda mesut olduğum ilk gece… O piyeste güzel bir sahne vardır; ağlama sahnesi… Orada taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladım… Alkış, alkış, alkış… Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler.” der Afife Jale, sahnede ilk kez seyirciyle buluştuğu o unutulmaz gecenin ardından. Türk tiyatrosunun ilk Müslüman kadın oyuncusu olarak tarihe geçen Afife Jale’nin yaşamı yalnızca sahne tozuyla değil; cesaret ve yalnızlıkla örülmüş bir hikâyedir. Yazımızda, perdeyi ardına kadar açan Afife Jale’nin kısa ama derin izler bırakan hayatına tanıklık edeceksiniz.

1#

1902 yılında İstanbul’un Kadıköy semtinde dünyaya gelen Afife’nin çocukluk ve gençlik yılları; Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve İstanbul’un işgal dönemlerinin gölgesinde geçer. Zor zamanlarda büyür; ama o, tüm karanlığa rağmen bir hayale tutunur. Genç yaşta tiyatroya ilgi duymaya başlar. Ne var ki, ailesi de dönemin genel anlayışı gibi bu ilgiyi hoş karşılamaz. Babası, kızının tiyatroyla ilgilenmesini istemez. Afife ise kararlıdır; sesini, kimliğini ve hayallerini bastırmaya niyeti yoktur. 1918 yılında, Dârülbedâyinin (bugünkü İstanbul Şehir Tiyatroları) açtığı sınavı kazanarak tiyatro kursuna kabul edilir.

2#

O yıllarda, Müslüman kadınların halka açık gösterilerde sahneye çıkması yasaktır; kadın oyuncular yalnızca kadın seyircilere özel temsillerde rol alır. 1920 yılında, Hüseyin Suat’ın yazdığı “Yamalar” adlı oyunda, başrol oyuncusu Eliza Binemeciyan’ın Paris’e gitmesi üzerine boşta kalan rol için bir isim aranır. Ve o rol Afife’ye teklif edilir. Afife, bu teklifi tereddütsüz kabul eder. Kadıköy’deki Apollon Tiyatrosu’nun sahnesinde, “Jale” takma adını kullanarak sahneye çıkar. Böylece, Müslüman bir Türk kadınının halka açık bir tiyatro oyununda ilk kez sahneye çıkışı gerçekleşir. O geceden sonra artık herkes onu tek bir isimle anacaktır: Afife Jale.

3#

İlk sahne deneyiminin ardından Afife Jale’nin yıldızı parlamaya başlar. “Tatlı Sır” ve “Odalık” adlı iki ayrı oyunda daha rol alır. Ancak oyunlar sırasında tiyatroya birkaç kez polis baskını yapılır; Afife Jale, sahne arkasındaki arkadaşlarının desteğiyle gözaltına alınmaktan son anda kurtulur. Fakat bir gün Kadıköy İskelesi’nde yakalanır ve karakola götürülür. Neyse ki, Dârülbedâyinin tanınmış oyuncularının polis müdürü Tahsin Bey ile yaptığı görüşmeler sonucu serbest bırakılır. Afife Jale, bir süre daha Apollon Tiyatrosunda sahne almaya devam eder. 1921 yılının başlarında, Dârülbedâyi Yönetim Kuruluna İstanbul Şehremanetinden (Belediye Başkanlığı) iki resmî yazı ulaşır. İlki, 27 Şubat 1921 tarihli bir belgeyle Müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasaklandığını bildirir. İkincisi ise birkaç gün sonra gelir ve Afife Jale’nin kadrodan çıkarılmasını açıkça emreder. 8 Mart 1921’de toplanan Dârülbedâyi Yönetim Kurulu, bu talimatı kabul eder ve Afife Jale’nin görevine son verir. Aynı yıl, ailesi sahneye çıkmasını istemediği için Afife, evden de kovulur.

4#

Afife Jale için tiyatro yalnızca bir meslek değil, hayattaki tek sığınağıdır. Dârülbedâyi kapılarını kapatsa da Anadolu’nun yolları açılır. Önce, Dârülbedâyinin ilk öğretmenlerinden olan Burhanettin Bey’in kurduğu Burhanettin Tepsi Kumpanyasına katılır. Yerli ve yabancı oyunları taşra sahnelerine taşıyan bu toplulukta, küçük kasabaların salonlarında sahneye çıkar. Ardından; oyuncu, yönetmen ve senarist Fikret Şadi’nin kurduğu Millî Sahne Topluluğu ile yollara düşer. Ancak 1921 yılından itibaren başlayan ağır koşullar ve artan baskılar, zamanla şiddetli baş ağrılarına ve sinirsel krizlere yol açar. O dönemin tedavi anlayışıyla verilen ağrı kesiciler kısa sürede bağımlılığa dönüşür. 1924 yılı, tiyatrodan yavaş yavaş uzaklaşmak zorunda kaldığı yıldır: Yalnızlık, ağrı ve yoksunluk yılları başlamıştır.

5#

Sahneden uzak ve acılarla iç içe geçen yılların ardından Afife Jale, 1928 yılında İstanbul’daki ünlü ud ve tambur sanatçısı Hafız Burhan’ın konserinde Selahattin Pınar ile tanışır. Bu tanışma zamanla büyük bir aşka dönüşür. Ancak yıllar içinde Afife’nin ruhsal çöküşü, bu ilişkinin sürmesini olanaksız hâle getirir. Çift, 1935 yılında ayrılır. Selahattin Pınar, Afife Jale’ye duyduğu aşkla, bugün hâlâ içlenerek dinlediğimiz ve Türk musikisine damga vuran besteler yazar. Bu eserlerin birçoğu, doğrudan ya da dolaylı olarak Afife Jale’nin izlerini taşır: “Nereden Sevdim O Zalim Kadını”, “Anladım Sevmeyeceksin Beni Sen Nazlı Çiçek” ve daha niceleri… Bu şarkılarda, bir yandan âşık bir adamın feryadı; öte yandan alkışsız kalan bir kadının sessiz çığlığı duyulur.

6#

Afife Jale, hayatının farklı dönemlerinde tedavi gördüğü Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde, 24 Temmuz 1941’de, 39 yaşındayken hayata veda eder. Cenazesi, neredeyse birkaç kişiyle sessiz sedasız kaldırılır. Uzun yıllar boyunca nereye gömüldüğü bilinmez. Adı anılır, hikâyesi anlatılır; ama mezarı yoktur. Ta ki ölümünden 82 yıl sonra, 2023’te mezar yeri bulunana dek. Afife Jale, yalnızca tiyatro sahnesine çıkan ilk Müslüman Türk kadını olarak değil; sahneye cesaretle adım atan, bedel ödeyen ve ardında ilham bırakan bir kadın olarak da anılır. 1997 yılından bu yana verilen Afife Tiyatro Ödülleri, onun sanat tutkusunu ve özgürlük hayalini yaşatmayı sürdürmekte; hayatı da bugün hâlâ kitaplara, belgesellere ve tiyatro oyunlarına ilham vermeye devam etmektedir.

 356 okunma

Derya Ülkar